Emperyalist ülkeler, medya ve propaganda araçlarını kullanarak kendi kültürel değerlerini ve dünya görüşlerini yayarken, yerel halkın zihnini şekillendirmeyi...

Batının yeni dünya düzenini kurduğunu, bu uğurda kullandıkları alanların ise her geçen gün genişlediğini görüyoruz. Fransa’nın 2024 Paris Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreninde LGBT temalarını kullanması, Leonardo da Vinci’nin ünlü “Son Akşam yemeği”  tablosunun temsili, sporcuların bile önüne geçti ki bu da yenidünyanın resmi… Sözde insan hakları ve eşitlik mesajları!

Batı zaten kendi yolunu çizmiş. Bu propaganda ve mesajlar kime, niye?

Emperyalist ülkeler, tarih boyunca dini ve kültürel araçları kullanarak insanları kontrol ettikleri gibi sömürdükleri ülkelerdeki hâkimiyetlerini de pekiştirmişlerdir.

Fransa’nın olimpiyatları kullanarak dünyada kültürel dönüşümü ve kendi balçık değerlerinin kabulünü sağlamaya çalıştığını bunu, dil, giyim, eğitim, sanat ve günlük yaşam pratikleri gibi birçok alanda, son olarak da sporla yaptığını görüyoruz. Bugün Paris olimpiyatlarında bazı sporcular üzerinden yürütülen cinsiyetsizlik propagandası gibi.

Tarihin her döneminde sömürgelerinde, dini eğitim kurumları kurarak yerel halkı kendi dinlerine ve kültürlerine adapte etmeyi hedefleyen emperyalist güçler bugün, insanların inançlarını zayıflatarak, kültürel değerlerini yozlaştırarak aynı yönetme biçimini devam ettirme derdindedir.

Kültür, bireylerin ve toplumların kimliğini, değerlerini, inançlarını ve yaşam biçimlerini şekillendiren önemli bir unsurdur.

İnsanlar, kültürleri aracılığıyla kendilerini tanımlar ve bu sayede bir topluluğa ait olma hissi yaşarlar. Bu aidiyet duygusu, toplumun birlik ve beraberliği açısından çok önemlidir, ahlaki ve etik standartları ve de bireylerin davranışlarını yönlendirir.

Din ve kültür, emperyalist stratejilerde önemli roller oynamış ve bu stratejiler çeşitli şekillerde uygulanmıştır. Örnek mi?

Emperyalist ülkeler Ortadoğu’da ki yerel dini liderlerle işbirliği yaparak, dini otoriteyi kendi çıkarlarına uygun hale getirmiş,  böylece halk üzerinde kontrol sağlamanın en etkili yolunu bulmuştur. Bugün Ortadoğu da yaşanan savaşların, kültürel kırılmanın Batı eseri ve stratejisi olduğunu biliyoruz.

Emperyalist ülkeler, medya ve propaganda araçlarını kullanarak kendi kültürel değerlerini ve dünya görüşlerini yayarken, yerel halkın zihnini şekillendirmeyi hatta birçok Ortadoğu ülkesinde, yerel halkı batı kültürüne adapte etmeyi başarmışlardır. Dolayısıyla kimliksizleştirdikleri bireylerle hâkimiyetlerini pekiştirmişlerdir.

Eşcinsellik konusu, Batı ülkelerinde son yıllarda artan bir şekilde toplumsal ve siyasi gündemin önemli bir parçası haline gelmiştir. Batılı ülkeler, eşcinsellik konusunu insan hakları bağlamında ele alarak, LGBT haklarını evrensel insan hakları olarak savunmaktadır. Bu hakları ihlal eden ülkelerle yapılan ticaret anlaşmaları veya ekonomik yardımlar, bu hakların korunması koşuluna bağlanabilmektedir.

Sonuç olarak; Ekonomik bağımlılığın, kültürel bağımlılığı beraberinde getirdiğini, bizim gibi dışa bağımlı ülkelerin, kültürel yozlaşmaya karşı mücadelesinin etkisiz kaldığı bir dönemdeyiz.

Batı’nın eşcinselliği destekleme politikasını kültürel emperyalizm olarak değerlendirmeliyiz. Eşcinselliğin normalleştirilmesinin, Batı’nın kültürel hegemonyasının bir parçası, “aile ve aidiyet duygusunu yok etmeye yönelik bir plan olarak görmeli, çeşitli etkinliklerin arasına serpiştirilerek onaylanması planlanan “cinsiyetsiz ve kimliksiz” yapısına karşı kültür değerlerimizi güçlü kılmalıyız.